11 Ocak 2010

ÖZÜR DİLERİM

‘Medeniyetler İttifakı’ teorisinin gölgesi mi düştü Türkiye’ye ne! Baksanıza; sağcısı solcusu kol kola. İlericisi gericisi yan yana. Kopan alkış, kabaran iştah, gözler fal taşı.

Bana nedense Gülhane Hattı Hümayunu hatırlattı. Kurt ile kuzu aynı otlakta, vatansever(!) ile bebek katilleri aynı sofrada! Esen rüzgar o kadar kuvvetli ki, savurmadığı ne değer, ne de fikir kaldı. Bağımsızlık, istiklal, milli değer… Uğruna can verilen hayallermiş meğer(!)


İstiklal ve egemenliği AB ile paylaşmanın medenilik olduğu bir noktaya geldik. Hürriyet ve demokrasi bir elzem doğru; ama birilerine göre, bana layık olmayan(!) hürriyet ve demokrasiyi, kendinden ziyade başkasına layık görmek de ne demek? Çoluk çocuk, kadın öldürmek liyakat olurken; vatansever, milliyetçi olmak neredeyse oldu kabahat. Kendimi o kadar saf hissediyorum ki sormayın. Cahilim işte! Yazdıklarıma aldırmayın!


Kuvay-ı Milliye, Terörle Mücadele ve Kıbrıs’ta çekilen sıkıntılar müzeye yan yana konsa, seyredenler sanacak anlamsız. Sivas, Erzurum, Amasya kongreleri, Cudi, Gabar, Aktütün, Beşparmak şehitlerinin çözemediğini bir iki cümlede oldu bitti saymak. Bu işten sıyrılmak bu kadar kolaydı da geçmişte yaşadıklarım ne? Allah’tan tarihi siz yazmıyorsunuz. Kaleminiz olmuş giyotin, yaptığınız sadece kardeşleri ayırmak. İlim, akıl, tecrübeyi hesaba katan yok! Pişmanlık fayda etse, hepsi zarar.


İçtimai hürriyetler insanları kardeş yaparken, siyasi hürriyetler insanı çoğu zaman hasım yaparmış. Konuşulanlardan milli birliğimizi kuvvetlendirecek bir anlam çıkaramıyorum. Bir dediğinizi bir dediğiniz tutsa anlayacağım. Kıbrıs’a farklı, yurduma farklı açılımdan bahsediyorsunuz. Bir tarafta medeniyet birleşmeyi öngörürken, diğer tarafta adım adım bölünmek oldu meziyet! Tilkiye kümeste hak vermek midir hürriyet? Zooloji bilimiyle uğraşanlar bir duysa, dili tutularak eder hayret. Her defasında küçülen nedense milli servet, Demokrasi, eşitlik mutlaka insanlığın bir gereği, ama ne hikmetse veren hep ben oluyorum. Karlı çıkanlar hep diğerleri..


‘Açılım’ denilen şey, hangi ilim meclisinde tartışıldı? Siyasilerden başka, altında ilim adamlarının imzası var mı? Dahası bize bu elbise dar mı? Yoksa kulaklara fısıldanan ithal bir reçete mi? Aynen geçmişte olduğu gibi..


‘Ermeni ve Kürt Meselesi’ kavramları Sevr anlaşmasında adı konulmuştu. Gizliden gizliye sürdürülen entrikalar, bu niyetleri çağdaşlık adıyla önümüze tekrar koydu.


Size üç tane belgeyi yorumsuz aktarıyorum;


‘Kürtlere her ne kadar inanmasak ta, onları kullanmamız menfaatimiz icabıdır’ (İngiliz Gizli Belgeleri Vesika No: 609)


‘Kürtlerin ve Ermenilerin durumu beni hiç ilgilendirmez. Kürt meselesine verdiğimiz önem Mezopotamya bakımındandır.’ (İngiliz Gizli Belgeleri Vesika No: 108)


‘CIA’nın çok gizli ve özel planları, uluslar arası bir İstanbul öngörüyor. Yugoslavya’nın meselesi kapanır kapanmaz, CIA ve INR yıllardır üzerinde çalıştığı gibi Türkiye’nin federasyonlara ayrılması düşünülüyor. Bunun ana unsurunu ise Kürtler oluşturuyor.’ (ABD İstihbarat ve Analizler Bürosu Raporu)


Demokratikleşme, hürriyet derken, Kürt kardeşlerimin (beraber yaşadığım halkın) talebi ve haberi olmadan yapılan sözde açılımlar; malum çevrelerce ‘yeterli’ görülmezse ne olacak? Devamında yaşayacağımız olayları aranızda tahmin eden akıl ve vicdan sahibi kimse var mı? Yayından fırlayan oku havada kim tutacak?


Ben olacakları şimdiden seziyorum. Bütün şehitlerimizden de özür diliyorum.



Hüseyin Paşa

0 yorum:

Yorum Gönder